“Güzel kadınsın vesselam
Güzelsin, kadınsın,
Ve selam, nasılsın?” (Can Baba)
Kavun likörü güzel oluyormuş. Bugün bunu fark ettim. Kavun güzel meyvedir. Güzel kokar, her şeyin yanında iyi gider. Rakıyla, beyaz peynirle kankadır. Nargilenin kavun aromalısı bile güzeldir. Üstelik muhteşem kokar. İşte muhteşem koksun istiyorum bu aralar her şey. Hatta her şey sevgili gibi koksun istiyorum. Öyle spesifik bir sevgili gibi değil. Böyle kokladığında “aha bu bir sevgili” demelisin. Hatta tüm sevgililer de öyle kokmalı.
Bankta otururken birden arkadan birisinin yaklaştığını fark etti ama dönmedi. Önce kokusu gelmişti burnuna, sonra elleri gözlerine. “Bil bakalım ben kimim” sorusunun cevabı saniyeler öncesinden belliydi. Sonu mutlu biter gibi gözüken, ama aslında hiçbir şeyin yerine oturmadığı filmlerden birinin içinde gibi hissetti kendini. Güzel bir filmdi bu, ama mutluluğu anlatan tek şey müzikleriydi. Birlikte dolaşırken sokak çalgıcılarına para atmayı ihmal etmediler.
Ne yapmaya dönmüştü bu şehre, güneş daha mı farklı batıyordu, çiçekler bir acayip mi soluyordu buralarda bilinmez. Herkesin dönüp dolaşıp geleceği en az bir yer vardır der ünlü bir Lüksemburg atasözü. Ahmet bu ve bunun gibi birçok söz bilirdi doktorasını Lüksemburg mitolojisi üzerine yaptığı için, ama Zeynep’in ne bu tür sözlerden, ne de ne anlama geldiklerinden haberi vardı. Yine de ilişkinin daha düz olan tarafı Ahmet’ti. Sular seller gibi Japonca konuşabilmesine rağmen, hala “oramakoma buramako” esprisine gülebilirdi. Belki de ülkesini özlediğindendir kim bilir…
not: bu öyküyü bu aralar bitirmeyi düşünmüyorum, sevgiler…